Hacı Bektaş'ın ESERLERİ
Hacı Bektaş Veli Türk kozmogonisi ile İslam inaniş ve erkânını birleştirmeyi başaran bir din Türkçüsü olduğunun yanında 13.Yüzyılda yaşamış Türkmen inançlarının da temsilcilerinden biridir. Hacı Bektaş'ın, Bektaşiliğe esin kaynağı olan Makalat adlı kitabından başka Kitabü'l Fevaid, Fatiha Suresi Tefsiri, Şathiye, Makalat-i gaybibe ve Kelimat-ı Ayniye, Ussul Hakıka gibi yapıtları da vardır.
1-MAKALAT:
Arapça yazılmıştır, Türkçe çevirileri vardır. Bu eser inançları dörde ayırarak inceler. Abidler, Zahidler, Ma'rifet ıssı olanlar, Muhıbbler.
Bu eser; tevhidi ve insanın evrendeki değerini anlatır. Eser dört kapı kırk makam hakkında bilgi verir (Şeriat-Tarikat-Marifet-Hakikat).
Birinci kapı ŞERİAT:
Bu kapının on makamı vardır. Bunlar: 1-İman getirmek, 2-İlim öğrenmek, 3-Namaz kılmak, oruç tutmak,zekat vermek, gücü yetene hacca gitmek, seferberlikte düşmana karşı gelmek ve cenabetten temizlenmek, 4-Helal kazanmak ve faizi haram bilmek, 5-Nikah kıymak, 6-Hayz ve loğusalıkta cinsi münasebeti harâm bilmek, 7-Ehl-i sünnet ve'l-cemaât ehlinden olmak, 8-Şefkatli olmak, 9-Temiz yemek ve temiz giyinmek, 10-İyiliği emredip yaramaz işlerden sakınmaktır.
İkinci kapı TARİKAT:
Bu kapının on makamı vardır. Bunlar: 1-Pirden el alıp tövbe etmek, 2-Mürid olmak (Mürid üç türlüdür:mutlak mürid, mecâzi mürid, mürted mürid), 3-Saç kesmek (traş olmak) ve elbise değiştirmek, 4-Nefis savaşında olgunlaşmak, pişmek, 5-Hizmet etmek, 6-Havf (Korku), 7-Ümit etmek, 8-Hırka,zinbil,makas,seccâde,subha, iğne ve asa. 9-makam sahibi, cemaat sahibi, nasihat sahibi ve muhabbet sahibi olmak, 10-Aşk, şevk,sefâ ve fakirliktir.
Üçüncü kapı MARİFET:
Bu kapının on makamı vardır. Bunlar: 1-Edep, 2-Korku, 3-Perhizkârlık, 4-Sabır ve kanaat, 5-Utanmak, 6-Cömertlik, 7-İlim, 8-Miskinlik, 9-Marifet, 10-Kendini bilmektir.
Dördüncü kapı HAKİKAT:
Bu kapının da on makamı vardır. Bunlar: 1-Toprak olmak, 2-Yetmiş iki milleti ayıplamamak, 3-Elinden geleni esirgememek, 4-Dünyada yaratılmış bütün nesnelerin kendisinden emin olması, 5-Mülk sahibine yüzünü sürüp yüz suyunu bulmak, 6-Sohbette hakikat sırlarını söylemek, 7-Seyr-i sülûk, 8-Sır, 9-Münacaat, 10-Çalap Tanrı'ya ulaşmaktır.
2-ŞATHİYYE:
İki sayfadan ibarettir. Öz Türkçe yazılmıştır. Bu nedenle çağının dil özelliklerini göstermesi bakımından önemlidir.
3-KİTAB-ÜL FEVAİD:
Hacı Bektaş Veli ile Ahmed Yesevi'nin konuşmalarından oluşmuştur. Tasavvufi sözlerden oluşmuştur.
KİTAB-ÜL FEVAİD'DEN:
Eğer ilerlemek istiyorsan herkesin önüne atılma!
Merhem ve mum gibi ol, diken olma
Hiç kimseden sana fenalık gelmesin istersen
Fena sözlü, fena düşünceli ve fena huylu olma.
***
Ey ki sen daima tevbecisin
Ne vakit bu tevbeden
Tevbe edeceksin onu söyle?
***
İnsanın cemali, sözünün güzelliğidir. Ve kemâli, işlerinin doğruluğundadır. Yani insanın ziyneti ve güzelliği, sözlerinin iyiliğindedir. Kemali de işinin dürüstlüğündedir.
***
Dört şey büyüklüğe delildir:
İlmi aziz tutmak, haramdan sakınmak, devlet büyüklerine saygı göstermek, hak yolunda gidenlerle durup oturmak.
***
Dört şey her şeyin en yazığıdır:
Güneşe karşı yanan ışık; görmeyen göze karşı güzel yüz; çorak toprağa karşı güzel yağmur; Karnı toka karşı hoş bir yemek; Ve ahmaka karşı hak söz.
***
Hakka ki bizim sema'mız oyuncak değildir
İlahi bir sırdır mecâzi değildir
O kimse ki semâ'ı bir oyun sanar
O cifedir (Pisliktir) namazı kılınır şey hiç değildir.
4-MAKALAT-I GAYBİYYE VE KELİMAT-I AYNİYYE:
Bu eserin içeriği bilinmemektedir.
5-HURDE- NAME:
Bu eserin içeriği bilinmemektedir.
6-FATİHA TEFSİRİ:
Rüştü ŞARDAĞ tarafından 1988 yılında Türkçe olarak yayınlanmıştır.
7-ÜSS-ÜL-HAKİKA:
Mevlana'dan bahsedilir Bu eserde Hacı Bektaş "Erenlerde , Pirlerde ayrılık olur mu hiç? Güneşten kopan nûr saçar. Büyük te bir küçükte.. Hepsi güneşten kopmuş, hepsi de birleşince ayni nur olmuş. İşte Vahdt'e eriş.Erenlerde büyüklük küçüklük olmazmış. Çünki Allah'a çıkar. Çünki her evliyanın kalbinde Allah yatar." demektedir.
8-ŞERH-İ BESMELE:
Rüştü ŞARDAĞ tarafından 1985 yılında yayınlanmıştır.
Şerh-i Besmele'den :
Harun Reşit zamanında bir çöl arabı vardı. Asla hıyar yetiştiğini görmüş değildi. Bir yerde bir kaç tane hıyar tohumu buldu, Onu bir aralığa koydu (dikti). Kuyu suyu ile besledi. Bir kaç acı hıyar oldu. Derdini akıllılara anlattı, danıştı. Dediler ki:
« — Bu, görülmedik bir yemiştir. Bunu Halîfeye ilet. Değerini (karşılığını) o sana verir.»
Zavallı yoksul Arap, zamanı gelince acı hıyarları Halîfeye götürdü. Kapıdaki zinciri depretti. Çıktılar, ol Arabi Halîfenin yanına götürdüler. Arap, Halîfenin yüzünü görünce o buruşuk acı hıyarları onun dizi üzerine bıraktı. Halîfe hıyara baktı. Sonra da büyük öfkeyle Hasekilerine baktı. Hepsi, onun heybetinden öylece dura kaldılar, yerli yerlerinde.
Halîfe ol Araba der:
« — Aferin! Bize hoş, görülmemiş yemiş getirdin. Buna karşılık şükranımızı bir defada yerine getiremeyiz. Gerek ki bir kaç kez gelesin, alasın.»
Yüzbin akçe verdi, o dört acı hıyar için. (x) Arap gitti. Halîfe vezirlerine dedi:
«— Benim ne yapmak istediğimi anladınız değil mi?»
Onlar, «evet, sanıyoruz» dediler.Halîfe, «O zavallı Arap, dedi, kurak yerlerde ömrünü geçirmişti. Hıyar nedir görmeden, tanımadan. Onu görünce sandı ki kendi gibi bizim de görmüşlüğümüz yok. O aziz nesneyi bize lâyık gördü. Bu yüzden getirdi. Size öfke ve heybetle baktığımın nedeni oydu ki içinizden birisi onu utandırmaya. Biz kendi bilgimizi bırakıp onun bilgisiyle bir olduk. İnşâallah cömertler defterinde biz de yoksun kalmayız.» (O deftere biz de yazılalım).
«Çünki»si, «niçin»i bilinmeyen ve olmayan o yüce Padişah, o Rahman hazretinin katında da asilerin durumu, Arabın hikâyesine benzer. Ömürlerini her nasıl geçirmişlerse geçirmişler. Bir gün tevbe hıyarının tohumu ellerine girer, onu göz yaşiyle sıvatırlarsa; hiç utanmadan ol işe yaramaz tevbeleri önemli bir mal sanıp Yüce Hazrete götürsünler.»
Yüce Tanrı meleklere der ki: ,
«— O basit tesbih bahçelerinin, Allahı yüceltme ve (Subhân'-Allâh, Lâilâheillallah, Muhammedün Resûlullah) demenin Bizim yücelik ve görkemliliğimiz katında ne değeri var ki âsînin, bunca azgınlıkları arasında sunduğu acı hıyarın bir değeri olsun. Ama sakın ola ki onları utandırmayasınız. Allah'a bağlılık ve kulluğun değersizliğini bildirmeyesiniz. Çünkü benim adım Rahman'dır. O zavallı âsi, onu katımıza lâyık sanıp getirdi. Kendi bilgimizi bir yana koyup onun dileğiyle bir olurum. Rahmân'lığımla onu rahmet kadehi ile kandırırım ki herkes nasıl Rahman Tanrı olduğumuzu bilsin.»
Muhammed tarafında bulunan zalim bir topluluk, bütün ömrünü, yalan dolanla geçirdi. Ölüm geldi. Bunları sol halde buldu: Elleri boş, Hazretin katına vardılar.
Yüce Tanrı dedi ki: ;
«— Ey küstahlar! Nenize güvenip bu küstahlıkları yaptınız?»
Şöyle dediler:
«— Ey Allahımız! Ey efendimiz! Ey ulumuz! Kitabının adı bizi aldattı. Verdiğin kitabın başında Rahmetinin çokluğunu bildirdin. Biz dahi o bağışa, o lûtfa, o merhamete aldandık ve bu küstahlıkları yaptık.»
Yüce Tanrı şöyle dedi: •
«— Herkese bir nedenle rahmet kılarım. (Yani güzel kulluklarına karşılık merhamet ederim.) Size de sebepsiz rahmet kılayım ki Rahimliğimi bilesiniz.»
(x)Bu devrik cümleler, aslında böyle. Hacı Bektaş'ın söyleyişi aynen yazılmış üslûbuna bağlı kalınmıştır.
HACI BEKTAŞ-I VELİ'NİN IŞIK FELSEFESİ:
"Işık" sözcüğü tasavvufi bir terİm olarak ilk kez Hacı Bektaş-ı Veli tarafından "iç dünyası aydınlık veli" anlamına kullanılmıştır. Bu konuda Kaygusuz Abdal "Gaybi" sohbetnamesinde şöyle demektedir: "Ve dahi ışık tabiren evvel Hacı Bektaş,ı Veli vaz'eylemiş. Hakikatten haberdar olmayanlar zulmetde ve özünden âgâh olanlar nûr-ı Hakk'la aydınlıkda ve ışıklık'da olmak sebebiyle.."diye bahsetmiştir.