1937 Dersim Olayları’nın üzerinden 68 yıl geçmesine karşın, açık ve net bilgilere sahip değiliz. Bunda da, elimizde eksiksiz, güvenilir net bilgiler ve belgeler olmayışı kadar, bazı bilgi ve belgelere ulaşamamak ta rol oynamıştır. Çeşitli anlatımlar ve söylentilerse ya yeterli değli, ya da birçok soru işaretini birlikte getirmekte olup, güvenirliği konusunda ciddi şüpheler taşımaktadır ve nesnelliği tartışılır.
1937 DERSİM OLAYLAR VE SONRASI
GİRİŞ
1937 Dersim Olayları’nın üzerinden 68 yıl geçmesine karşın, açık ve net bilgilere sahip değiliz. Bunda da, elimizde eksiksiz, güvenilir net bilgiler ve belgeler olmayışı kadar, bazı bilgi ve belgelere ulaşamamak ta rol oynamıştır. Çeşitli anlatımlar ve söylentilerse ya yeterli değli, ya da birçok soru işaretini birlikte getirmekte olup, güvenirliği konusunda ciddi şüpheler taşımaktadır ve nesnelliği tartışılır.
1937 ve 1938 yıllarında görev alanların bir bölümü ise gördüklerini, yapılanların ağırlığı nedeniyle yazmaktan kaçınmaktalar. Örneğin Emekli Hava Kuvvetleri Komutanı Org Muhsin Batur “Günlerden bir gün emir geldi, tren yoluyla Elazığ’a vardık, oradan ilk durak Pertek olmak üzere harekete geçtik. İki aya yakın Dersim’ de görev yaptım. Okuyucularımdan özür diliyorum ve yaşantımın bu bölümünü anlatmaktan kaçınıyorum” diyor.(1)
Tüm bunlara karşın, ulaşabildiğimiz bilgiler ve belgelere dayanarak bu yazıyı yazıyorum. Yukarıda açıkladığım nedenlerden dolayı yanlışlar olursa düzeltilmesini, (gazetelere bağlı olarak bazı yer ve kişi adları yanlış yazılmış olabilir) eksikliklerin tamamlanarak olabildiğince doğruların ortaya çıkması için çaba gösterilmiştir.
Önemli olan, elbirliği ile doğruyu bularak, geleceğe bırakmaktır.
Ne varki, 1937/1938 Dersim Olayları, bu yazının kapsamı içinde ele alınamayacak kadar geniş bir araştırmanın konusudur.
Dersim de Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlılar ve Cumhuriyet dönemlerinde değişik tarihlerde işgal, istila girişimleri, çarpışmalar, karışıklıklar ve başkaldırılar olmuştur.
“Osmanlı, 600 yıl boyunca yaptığı her türlü saldırı oyun ve hilelere rağmen Dersim’i ele geçirememiş, Dersimli’lerin ne yapacaklarını artık kestiremez olmuştu. Buna rağmen 1915 yılında bir kez daha barışçıl girişimde bulunarak Dersimliler’i kendi saflarında Birinci Dünya Savaşı’na sokmak istedi.” (2)
İttihat Terakki Fırkası yöneticilerinin bazı girişimleri olmuşsa da Dersim’i yanlarına çekememişlerdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923 yılı ile 1937 yılı arasında Dersim’e yönelik olarak:
-Eylül 1926 Koçan Harekatı’nı,
-Ekim 1930 Pülümür Harekatı’nı,
-1934 tarihli, 2510 Sayılı Mecburi İskan Yasası’nı
-1935 tarihli, 2884 Sayılı Tunceli Vilayeti’nin İdaresi Hakkında Yasası’nın çıkarılmasını görürüz.
1937 OLAYLARI
1937 Dersim Olaylarının, 20/21 Mart 1937’de saat 23:00 sıralarında Pah Bucağı ile Kahmut Bucağı’nı birbirine bağlayan Harçik Deresi üzerindeki tahta köprünün Demenan ve Haydaranlılar’ca yakılmasıyla başladığı ve hareketin başında da Kamer oğlu Fındık Ağa’nın olduğu genel kabul görmektedir.
“Öte yandan 25 Mart’ta da Kahmut ve Pah arasındaki telefon hattı kesilir. Batı Dersim’de de Seyit Rıza’nın emri ile Hozat’ın Sin Köyü’ne baskın yapılır.(*) Seyit Rıza’nın damadı ve Şeyhan aşireti reisi Hasso Seydo da karakoldaki askeri mühimmatı yağma edenler arasında bulunuyordu.”(3)
“… 27 Mart tarihinde Sin Köyü’ne Bahtiyar aşiretinin de takviyesiyle kırk kişilik bir kuvvet yeniden bir takım saldırılarda bulunur.” (4)
Bu olaylar olurken, devlet güçleri de bir takım raporlar hazırlar, önlemler alır.
2 Nisan da Viyalık’ ta, 4 Nisan da Uzuntarla da Seyit Rıza’nın da katıldığı aşiretler değerlendirme toplantıları düzenlenir.
26 Nisan’da yeni açılan Askasor Karakolu kuşatılır.
“3 Mayıs’ta Hava Kuvvetlerine bağlı bir uçak filosu, aşiret reisleri toplantı halindeyken, toplantıyı dağıtmak ve aşiretler üzerinde moral kırıcı bir etki sağlamak maksadıyla Keçiseken köyünü bombalar. Böylece Tunceli tedip hareketi fiilen başlamış olur.”(5)
“Saldırıların devam etmesi, hükümet kuvvetlerinin de buna karşılık vermesi üzerine Dersim sorunu geniş bir boyuta yayılır. Bunun üzerine Bakanlar Kurulu, Atatürk ve Fevzi Çakmak’ın huzurunda, 4 Mayıs 1937 tarihinde Tunceli tenkil hareketine dair gayet gizli bir karar alır…”(6)
Bu sırada aşiretlerden bazılarının hareketten çekilmesi, bazılarının da hükümet güçlerine teslim olmalarının başlaması üzerine teslim olmalarının başlaması üzerine Halvori’de bir toplantı daha düzenlenir. Toplantı, Seyit Rıza’nın istediği doğrultuda gelişir ve kararlar alınır. Toplantı sonunda Munzur’un kutsal suyundan töreye göre ant içme anlamında bir avuç su içilir.
Olayların gittikçe genişlemesi üzerine, Seyit Rıza’nın yanındaki bazı aşiretlerini çekilmesi sağlanarak, yalnızlaştırılması çabası ürünlerini vermeye başlar. “Seyit Rıza’nın etkisiz hale getirilmesine yönelik olarak yürütülen en önemli faaliyet, 6 Haziran tarihinde Kızıldağ’ın işgal edilerek, evinin Sabiha Gökçen’in kullandığı uçakla bombalanmasıdır.”(7)
“Olayların gittikçe genişlemesi ve önünün alınamaması üzerine, Hükümet, konuyu Meclis’e getirir. Başbakan İnönü, Meclis’te yaptığı konuşmada Dersim’de meydana gelen olaylar konusunda ayrıntılı bilgi verir.”(8)
“Başbakan’ın Meclis’teki bu konuşmasından sonra Türk kamuoyu da Dersim’deki olaylardan haberdar olur. Gerçi 14 Mayıs tarihli Son Telgraf Gazetesi Doğu vilayetlerindeki huzursuzluklarla ilgili bir makale yayınlamıştı. Fakat gazete, hemen kapatılmıştır.”(9)
Bu kararlar ve önemler alınırken karşı koyanlar Kutuderesi, Kırmızıdere ve Sultanbaba dağına sığınırlar. Kureyşanlı/Şeyhanlı Hasso Seydo Haziran ayı ortalarında teslim olur. Diğer teslim olanlarsa kafileler halinde Elazığ’ a gönderilir. Teslim olanlar arasında Kamer Ağa da vardır Seyit Rıza ve Şahin, direnişlerini sürdürürler.
“Asilerden Roznaklı Kamer, Demenanlı Cebrail, Yusufanlı Ağdatlı Kamer, Kureyşanlı Şeyhan Reisi Hasso Şeydo ve Bahtiyar’dan Şahin, Elazığ’da muhakemeleri yapılmak üzere tutuklanırlar.”(10)
24 Haziran sabahında başlayan tarama çalışmalarında birçok köy yakılır, çatışmalardan ağır kayıplar verdirilir ve çok sayıda büyükbaş hayvan, koyun ve keçi ele geçirilir. Bu harekatta S. Rıza’nın büyük karısı Elif’ten olan oğlu Resik Hüseyin, uçakların bombardımanı sırasında ağır yaralanır.
9 Temmuz 1937’de Alişir ve karısı Zarife, Seyit Rıza’nın kavgalı olduğu yeğeni Rehber tarafından öldürülür.
“17 Agustos sabahı Titenik-Tokmakbaba-Sarıoğlan üçgeni aranmaya başlandı. Birdo ile Sarıoğlan arasında saklanan Seyit Rıza ve adamlarının etrafı sarılır. Şiddetli çarpışmalar sonunda S. Rıza’nın büyük oğlu Hasan (Şeyh Hasan – K.A), küçük karısı Besi ve üç torunu ile birlikte adamlarından birçoğu öldürülür.”(11)
Olanlara karşın direniş sürer. Savaşın ağırlığı Bahtiyar aşireti üzerinde yoğunlaşır ve savaşı Şahin Ağa yönetir. Seyit Rıza, Sarpot’ta uçakların bombardımanı sırasında omzundan yaralanır. 28 Agustos’ta Şahin Ağa uykuda iken hükümetle işbirliği yapan üvey kardeşi Pırço’nun oğlu Lılo Hıdır tarafından başına kurşun sıkılarak öldürülür.(S. Akgül, öldürülüş tarihini Cumhuriyet ve Tan gazetelerine dayanarak 26 Agustos 1937 olarak yazıyor).
“Munzur Dağı’na çekilen Seyit Rıza ve kuvvetleri savunma hattına çekilirler. Bu sırada Seyit Rıza’ya Erzincan Valisi tarafından haber gönderilerek, Dersimliler’in isteklerini kabul edeceklerini ve bütün orduya ateşkes emri vermiş olduğunu, diğer aşiretler üzerinde herhangi bir harekete artık gerek duymadığını, vuku olan zararların ödenmesi hususunda ise hükümetin hazır olduğunu bildirir. İşte bu nedenle Seyit Rıza tüm bu gelişmeleri değerlendirir. Erzincan Valisi’ne giderken, karakol görevlileri şüphelenirler ve yakalanarak Erzincan merkezine götürülür. Daha sonra tutuklanır. Seyit Rıza, Erzincan Hükümet Konağı’nda çıkarken, ‘Şerefsizler, bana yalan söylediniz’diye bağırır…”(12) (**)
“Ardından kelepçeli ellerini kaldırıp halkı selamladı ve önce Hakkınızı helal edin dedi, ardından yene kükredi o yaşlı heybetiyle: “Ey Erzincan, fakir Rızo seni iki defa istiladan kurtardı,(***) sen bir Rızo’yu kurtaramadın. Dileğim o ki zelzele olasın! ”der.(13)
Yakalandığında durum Erzincan 5. J. Bl. K.lığı’nca 4. Genel Müfettişliğe bildirilir. Gazeteler haberi, 13 Eylül 1937’den itibaren vermeye başlarlar.
Seyit Rıza’nın, yanında Seyit Hüseyin ve Battal oğlu Rıza olduğu halde ve silahsız olarak yakalandığı yer, Mutu Köprüsü’dür.
Seyit Rıza’nın ilk sorgulaması Erzincan’da Vali Fahri Özen, Emniyet Müdürü Zekeriya Erkuş ve Jandarma Komutanı Kazım tarafından yapıldıktan sonra yargılanması için 30 kişilik bir müfrezeyle birlikte Elazığ’a gönderilir. (15 Eylül 1937 Tan, 16 Eylül 1937 Cumhuriyet gazetesi)
YARGILAMA
Yargılama başlamadan önce gazeteler, yargılamanın nasıl yapılacağını yazıyorlar: “Gazete, yakalanan isyancıların muhakemelerinin, ‘Tunceli Kanunu mucibince biraz faklı muhakeme usulü dairesinde’ yapılacağını yazıyordu. Yukarıda yazdığımız bu ‘biraz farklı muhakeme usulü’nü bir defa daha hatırlatalım. Maznun reddi hakim talebinde bulunamazdı. Vilayet içinde verilen hükümler temyiz edilemezdi. Vali Paşa tecile lüzum duymazsa idam cezaları hemen infaz edilirdi.”(14)
Dahası da var bu yargılama yönteminin: Savcılar hazırlık soruşturması aşamasında yargıçların sahip oldukları yetkileri de kullanabilirler, ilk tahkikata tabi tutmaya gerek görmedikleri işleri, iddianame ile doğrudan doğruya mahkeme verebilirler, ilk tahkikatı yapmayabilirler, iddianame maznuna tebliğ edilmez… gibi.
Yargılama, 12 Ekim 1937 Salı günü başlar. Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Bahri Turgut’un 13 Ekim 1937 Çarşamba günkü Cumhuriyet Gazetesinde ki haber şöyledir:
“Seyid Rıza’nın ilk Muhakemesi Sergerde ve avenesi inkara başladılar. Seyid Rıza’nın her suale “Haşa” diye cevap vermesi diğer suçlulara da sirayet ediyordu.
“Elaziz 12 (Hususi muhabirimizden)Sergerde Seyid Rıza ve yirmi avenesinin muhakemelerine bugün Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi’nde başlandı. Müddeiumumi mevkiini Hatemi işgal ediyordu. Ve riyaset divanı, reisi Cemil’le aza Mehmed ve bir aza muavininden mürekkepti. Mahkeme salonunda ön sırayı ordu zabitanı işgal ediyordu. Localar ve balkonlar bilhassa kadın samiinle hıncahınç dolmuştu. Kuvvetli bir polis kordonu izdihama güçlükle mani oluyordu. Saat ikiyi on gece hakimler heyeti salona girdi. Mübaşirin ismini çağırması üzerine Seyid Rıza yanında oğlu olduğu halde salona geldi. Kendisini takiben de avenesi yerlerine oturdular….”
Savcı Hatemi Şahamoğlu, sanıkların T.C.Y.nın 149. maddesinin 2 ve üçüncü fıkralarına göre cezalandırmasını isterve duruşma 15 Ekim 1937 Cuma gününe bırakılır.
15 Ekim 1937 günlü duruşmada Seyid Rıza ve 30’u aşkın sanık bulunmaktadır. Bu duruşmada Munzur suyu toplantısı, köprü yakma olayı, Alişir, Sin Karakolu baskını ve Seyid Rıza’nın Hozat Cumhuriyet Savcılığına yazdığı mektup konuları görüşülür.
18 Ekim 1937 günü sabahki duruşmada iki nahiye müdürü ve Seyit Hüseyin, öğleden sonraki duruşmada da Çölkürek köylü Hasan oğlu Hıdırve Imindirli Hüseyin tanık olarak dinlenirler.
22 Ekim 1937 günlü duruşmada, beş kişi ile ilgili dava Seyid Rıza’nın davasıyla birleştirilir ve sanık sayısı 58 kişiyi bulur. (Her ne kadar sanık sayısı 58 kişi olarak yazılmakta ve 58 kişi ile ilgili karar varsa da, Ayın Tarihi dergisinde, bir kişinin davası 27 Ekim 1937 günlü duruşmada bu dava ile birleştirildiği yazdığına göre, ya ilk birleştirmede sanık sayısı 58 değil 57, ya da toplam sanık sayısı 59 kişi olması gerekir.) Bu duruşmada Seyid Rıza’nın torunu Hozat J. Bl. Komutanı Yüzbaşı Tacettin, Sin Nahiye Müdürü Fevzi Demir ile Hıdır tanık olarak dinlenirler.(****)
25 Ekim 1937 günlü duruşmada bazı tanıkların daha önce verdikleri ifadeleri okunur.
27 Ekim 1937 günlü duruşmada bir kişinin davası, görülmekte olan dava ile birleştirilir.
1 Kasım 1937 günlü duruşmada Hozat, Mazgirt ve Nazımiye Kaymakamlarının raporları ile bazı telgraflar okunur.
4 Kasım 1937 günlü duruşmada Savcı Hatemi Şahamoğlu, mütalaasını okur. Seyid Rıza ve on kişi için T.C.Y’nın 149/2. maddesine göre, bir kısım sanıklar için de T.C.Y’nın 149/3 maddesine göre ceza verilmesini ister.
6 Kasım 1937 günlü duruşmada sanıkların, birbirini suçlaması olur ve bazı belgeler okunur. (Suat Akgül, bu duruşmanın 7 Kasım 1937 günü yapıldığını yazmakta ise de, Ayın Tarihi Dergisi 48. sayısının 3. sayfasında “Mahkeme, müdafaa için 6 ikinciteşrin’e kalmıştır” denmektedir.)
15 Kasım 1937’de yargılama sonuçlanır. 11 Kişi hakkında ölüm cezası, 33 kişi hakkında ağır hapis cezası verilir. 14 kişi de beraat eder. Ölüm cezası verilenlerden 4 kişinin cezası yaşlı olmaları nedeniyle 30’ar yıla çevrilir. Diğer sanıklarla birlikte Isparta, Edirne, Muğla ve Bolu cezaevlerine gönderilirler ve cezaevinde ölürler.
İDAMLAR
Ağır Ceza Mahkemesi’nce savcının istemi doğrultusunda 11 sanık hakkında TCY’nın 149/2. maddesi gereğince idam/ölüm cezası verilip, 4 sanığın cezasının otuzar yıla çevrilmesiyle, haklarında verilen ölüm cezasının yerine getirilmesi/infazı gereken 7 kişi kalır.
25 Aralık 1935 tarihli ve 2884 sayılı Tunceli Vilayeti’nin İdaresi Hakkında Yasa’nın 29 ve 33 maddelerine göre Mahkemece verilen hüküm temyize tabi olmadığından ve kesin hüküm niteliğinde olduğundan, tecile de gerek görülmediğinden infaz aşamasına geçiliyor.
“Seyit Rıza ve yoldaşları idam cezasına çarptırılınca Dersim yeniden ayağa kalktı. Ve o günlerde bir haber ulaştı Dersim’e: Mustafa Kemal, Pertek’te yapılan Singeç Köprüsü’nün açılışı için Elazığ’a gelecek. Köprünün açılış tarihi 16 Kasım Pazartesi. Devletin aldığı istihbarata göre, Atatürk Elazığ’a geldiğinde Dersimliler karşısına çıkacak, Seyit Rıza’nın affını isteyeceklerdi. Bundan sonrasını, Seyit Rıza’yı asmak için Ankara’dan özel görevle gönderilen üst dizey polis yetkilisi İhsan Sabri Çağlayangil anlatıyor:
“Emniyet Genel Müdürü Şükrü Sökmensüer Bey bana diyor ki; Atatürk, Singeç Köprüsü’nü açmaya gidecek. Dersim hareketi bitti. Beyaz donlu altı bin Doğu’lu Elazığ’a dolmuş, Atatürk’ten Seyit Rıza’nın hayatını bağışlamasını isteyecekler. Beyaz donluların Atatürk’ün karşısına çıkmalarına meydan vermeyelim… 1937 yılında resmi tatil günü Cumartesi öğleden sonra Atatürk Pazartesi günü Elazığ’a gelecek. Bizden istenenler, asılacaklar mutlaka asılsın ve Atatürk’ün karşısına beyaz donlular çıktığı zaman iş işten geçmiş olsun.”
Çağlayangil, yasaların tümünü çiğneyerek, bir savcıya rapor dahi aldırarak idamların infaz kararını 14 Kasım Cumartesi günü çıkarttı. İdamlar Pazar gecesi infaz edilecekti.
Ve o gece … 15 Kasım’ı 16 Kasım’a bağlayan bir Ramazan gecesi: Bir devlet jeepi Elazığ’da Buğday Meydanı’na doğru telaşla ilerliyordu. Sonbahar’ın son ayıydı ve hava ılıktı. Gökyüzü yarı bulutluydu. Ay bulutun arkasına giriyordu, ay bulutun arkasına giriyordu, ay bulutun arkasına girip gözlerin kapatmak istiyordu ama bulut her seferinde ayın önünden çekiliyordu. Oysa ay birazdan olacakları görmek istemiyordu.. Jeepin arka koltuğunda üç kişi oturuyordu; Elazığ Emniyet Müdürü Serezli İbrahim, Emniyet Genel Müdürlüğü görevlisin İhsan Sabri Çağlayangil, Dersim Direniş Kuvvetleri Kumandanı Seyit Rıza polisleri bir sağda, diğeri solda, Seyit rıza ortada oturuyordu. Jip gelip Buğday Meydanı’nda jandarma karakolunun yanında durdu. Karakolun önünde uzanan Buğday Meydanı’nda yedi idam sehpası vardı. Gerisini Çağlayangil anlatıyor:
“Cesaretini takdir etmekten kendimi alamadım”
“Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı. ‘Asacaksınız’ dedi ve bana döndü: ‘Sen Ankara’dan bine asmak için mi geldin?’ Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüzyüze geliyorum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. Son sözünü sorduk. ‘Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz’ dedi. Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Ben, Fındık Hafız’ın idamı bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sesizliğe ve boşluğa hitap etti: Evladê Kerbelayimê, bê gunayimê, ayibo, zulimo, cineyata. (Evlad-ı Kerbelayız, günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir) dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi. (…) İhtiyarın bu cesaretini takdir etmekten kendimi alamadım.”
İhsan Sabri Çağlayangil’in anılarında çarpıttığı ve anlatmadığı pek çok şey var. Onlardan biri de, bir idam mahkumu olarak Seyit Rıza cevap verdi: “Beni oğlumdan önce asın!” Ancak bu yapılmadı ve oğlu Resik Hüseyin, Seyit Rıza’nın gözleri önünde asıldı.” (15)
Ancak, yargılama yöntemi özel hükümler, ölüm cezasının yerine getiriliş biçimi/infaz da çok düşündürücüdür. Hiçbir hukuk kuralı ve etik değerin anlamı kalmamıştır.(*****)
2884 Sayılı Yasada;
“Madde:29 – İlbaylık içindeki ceza mahkemelerinden verilen hükümler temyize tabi olmayıp kat’idir.
Madde:33 – İdam hükümlerinin Vali ve kumandan tarafından Te’cile lüzum görülmediği takdirde infazı emrolunur.”hükmü vardır.
İdamlar, şu sıraya göre birbirine yakın üç yerde yapılır:
1-Demenanlı Cebrail oğlu Hasan
2-Resik Hüseyin
3-Kureşanlı/Seyhanlı Seyit Hüseyin
4-Kureyşanlı Ulkiye oğlu Hasan
5-Kalanı Mirza Alioğlu Ali
6-Yusufanlı Kamer oğlu Fındık
7-Seyit Rıza
1937 Dersim Olaylarından dolayı yargılananların sayısı, yargılayan mahkeme, idam edilenlerden bazılarının yaşı ve infaz sonrasıyla ilgili değişik görüşler vardır:
Mahkeme ve Yargılananların Sayısı:
a)Ali Kaya adıgeçen eserinde yargılamanın “harp divanınca” yapıldığını yazmaktadır. Yargılama Elazığ Ağır Ceza Mahkemesi’nce yapılmıştır.
b)Aynı eserin 235. sayfasında “Elazığ’a getirilen Seyit Rıza, 72 arkadaşı ile birlikte harp divanına verilir” diyor. Oysa, yargılama sonunda veriline karar incelendiğinde yargılananların sayısının 58 olduğu anlaşılacaktır.
İdam Edilenlerin Sayısı:
a)Faik Bulut, “1938 Harekatı’na geçmeden önce, Seyit Rıza ve diğer maznunların muhakemelerinin başlangıcından, 11 Kişinin idam edildikleri tarihe kadar gazetelerde çıkan haber ve yorumları aktarmak istiyorum”der.(16)
b)M. Nuri Dersimi de idam edilenlerin sayısını 11 kişi olarak yazmaktadır.(17)
c)Barbaros Baykara, idam edilenlerin sayısını 8 kişi olarak bildirmektedir.(18)
d) Mahmut Goloğlu ise aynı konuda, “…başkasının sözünün ettiği yargılamalar Ekim’de başlanıp 15.11.1937’de sonuçlanacak, 11 kişiye idam cezası verilecek, dördünün cezası yaş küçüklüğünden otuz yıl hapse çevrilecek, ötekiler değişik cezalara mahkum edilecek, ondörüt sanık beraat edecek ve yedi idam mahkumu (Seyit Rıza, oğlu Hüseyin, Şeyhanlı Aşireti Reisi Hasan, Kureyşanlı Ulkuyi oğlu Hasan, Mirza oğlu Ali) sabaha karşı asılcaktır” der. (19)
e)İdamların yapılması için Ankara’dan özel görevle gönderilen İhsan Sabri Çağlayangil de bu konuda şöyle yazmaktadır: “… Mahkeme kararı açıklandı. Yedi kişi ölüm cezasına çarptırılmıştır.(20)
f) Ulus Gazetesi, Salı 16 İkinciteşrin 1937 günlü sayısında şu başlığı atmıştır. MAKİNEDE. SEYİT RIZA, OĞLU VE BEŞ AVENESİ İDAM EDİLDİ. Elaziz. 15 (Hususi Muhabirimiz sabaha karşı saat 4.5’da telgrafla bildiriyor) “… Diğer yedi idam mahkumları şunlardır: Seyit Rıza ile oğlu Hüseyin ve Şeyhanlı aşireti reisi Haso Seydo ve Yusufhanlı aşireti reisi Kamer oğlu Fındık ve Demenenli aşireti reisi Cebrail oğlu Hasan, Kureyşanlı Ulkiye oğlu Hasan ve Mirza Ali oğlu Alidir.”
Açıkca anlaşılmaktadır ki, Dersim olayları nedeniyle asılarak idam edilenlerin sayısı 7’dir. Savcı, iddianamede 11 kişinin idamını istemiş, ancak mahkeme 4 kişinin – Mahmut Goloğlu’nun ileri sürdüğü gibi yaş küçüklüğünden değil-, yaşlı olmalarından dolayı cezaları otuzar sene ağır hapis cezasına çevrilmiştir. Yargılama sonunda ayrıca 33 kişi ağır hapis cezasına mahkum olmuş, 14 kişi de beraat etmiştir.
a)Kurun Gazetesinde 16 İkinciteşrin 1937 tarihli sayısında “Seyid Rıza ve Arkadaşları asıldı. İdam edilenler 7 kişidir…”diye haber geçmiştir.
b)İdamlarla ilgili olarak başka bir kaynakta da şunlar var: “…. 18 Kasım 1937’de aralarında oğlunun da bulunduğu toplam 11 kişi Elazığ’ın Buğday Meydanında idam edildi. İdamdan sonra cenazeleri darağaçlarından indirilerek Elazığ sokaklarında halka teşhir edildikten sonra yakıldı…” (21)Garo Sasuni de, “19 Kasım 1937’de Seyyid Rıza ve 11 Kürt aşiret reisi Harput’ta darağacına çekildiler” der.(22)
C) İdam Yeri
7 kişinin idam yeri olarak Faik Bulut’un Elazığ Buğday Meydanı/pazarı demesine karşılık, diğer bazı kaynaklarda idamların Elazığ Hükümet Meydanı’nda yapıldığı yazılıdır. Ancak, Elazığ’da yaşlılardan aldığım bilgiye göre Seyit Rıza ve bazı kişiler Bitpazarı’nda (Bu günki Hürriyet Meydanı ve Saray Cami çevresi) bazıları da Şirepazarı’nda asılmışlardır. Aslında asılma yerleri birbirine yakın yerlerdir.
Ali Kaya da, bu konuda “Asılan 7 kişinin 3’ü Odun Meydanı’nda, 2’si Bit Meydanı’nda, 2’si de Şire Meydanı’nda idam edilir”der. (23)
D)İdam Tarihi :
Seyit Rıza ve arkadaşlarının asılarak idam edildiği gün konusunda da görüş ayrılıkları vardır.
M. Nuri Dersimi (Baytar Nuri) ve Nokta Dergisi idam tarihi olarak 18 Kasım 1937’yi vermektedirler. (Nokta Dergisi, Yıl 5 -28.6.1987, sayı 25).
Garo Sasuni ise idam tarihini 19 Kasım 1937 olarak yazar.
Ali Kaya da, “… 17 Kasım’ı 18 Kasım 1937’ye bağlayan gece Elazığ Buğday Meydanı’nda idam edilmişlerdir” der.(24)
Ulus Gazetesinin 15 Sonteşrin (Kasım) 1937 Pazartesi günlü sayısında ise haberin “MAKİNEDE” başlığı ile verilmesi, özel muhabirin Elazığ’dan telgrafla bildirdiği ve 15 Kasım 1937 gününün Pazartesi olması da göz önüne alınırsa, idam cezalarının yerine getirilmesi tarihi, 14 Kasım 1937 Pazar gününü 15 Kasım 1937 Pazartesi gününe bağlayan gecedir. İhsan Sabri Çağlayangil de anılarında bu görüşü doğrulamaktadır: “Gece 12:00’de hasiphane’ye gittik. Farlarla çevreyi aydınlattık Biz Seyit Rıza’yı aldık. Otomobilde benimle polis müdürü İbrahim’in arasına oturdu. Jeep, Jandarma Karakolunun yanındaki meydanda durdu”(25)
Yine Ulus Gazetesi, özel muhabirinin telgrafına dayanarak yaptığı haberlerde “idam hükümleri bu sabah infaz edilmiştir” demektedir.
Kurun Gazetesi 16 İkinciteşrin 1937 günlü sayısında (sayfa 4) haberi şöyle geçmiştir: “Seyid Rıza ve arkadaşları asıldı. Elaziz 15 (Hususi)”
E)Yaşları:
M. Nuri Dersimi, S. Rıza’nın, İdam edilirken şöyle haykırdığını yazar: “75 yaşındayım. Şehit oluyorum, Kürdistan şehitlerine karışıyorum….”(26)
Cumhuriyet Gazetesi, 28.6.1937 günlü sayısında, “Yetmişlik Seyit Rıza’ya genç ve güzel karısı Besi tarafından teslim olmaması için mütemadiyen kinler yapılıyormuş…”
Ulus Gazetesi ise, 13.9.1937 günlü sayısında, Hozat ile Sin arasında bir köyde oturan sergerde seksen yaşını geçkin bulunmaktadır.”diye yazır.
Aynı konuda Ali Kaya ise şunları yazar:
“78 yaşındaki Seyit Rıza’nın yaşı küçültülerek 54’e indirilir. 17 yaşındaki küçük oğlu Hüseyin Resik hastaneden alınır, yaşı aynı gece 21’e çıkarılarak…”(27)
Hüseyin Akar ise, aynı konuda, “Muhundulu Sey Uşen (Hüseyin Doğan) Seyit Rıza’nın yaşını belirleme davasında tanık olur. Tanık, Seyit Rıza’nın yaşının (yasanın idamı sağlayan yaştan )küçük olduğunu söyler. Dava yargıcı, yaşı küçültülen Seyit Rıza’ya, tanık beyanına bir itirazının olup olmadığını sorunca, Seyit Rıza, işlemin bir formalite olduğunu anlar, yargıca şu düşündürücü yanıtı verir:
Tanık, benim büyük oğlumdan iki yıl küçüktür. Oğlumdan küçük biri yaşımı belirler ve yasa da bunu kabul ediyorsa, benim itirazım olmaz.”(28)
Bu durum karşısında idam tarihinde yürürlükte olan TCY’nın 56. maddesine göre Seyit Rıza’nın 55. maddesine göre de oğlu Resik Hüseyin’in idam edilmemeleri gerekiyordu.(******)
F ) İnfazdan Sonra:
“…18 Kasım 1937’de aralarında oğlunun da bulunduğu toplam 11 kişi Elazığ Buğday Meydanı’nda idam edildi. İdamdan sonra cenazeleri darağaçlarından indirilerek Elazığ sokaklarında halka teşhir edildikten sonra yakıldı…”(29)
Ali Kaya ise bu konuda şunları yazar: “Seyit Rıza’nın gömüleceği yer türbe olmasın diye cenazesi Elazığ sokaklarında 24 saat halka teşhir edildikten sonra yakılır. Bir iddiaya göre ise, 7 kişinin cesetleri bir askeri cemseye konularak Malatya’da Kömürhan Köprüsü yanındaki karakolun bitişiğinde bir yere külleri atılır. Bir başka iddiaya göre ise, Elazığ-Binsekizyüzevler’e yakın Meryem Ana Dağı’nın arkasında bir yere gömülür…”(30)
M. Nuri Dersimi ise, “Bu 11 mübarek Kürt şehitlerinin cenazeleri, darağaçlarından indirilecek Elazığ sokaklarında halka teşhir edildikten sonra yakılmıştır” der.(31)
Ama şu sözleri Dersim’de bir özdeyiş olarak yaşar:
“Senin yalanlarınla, hilelerinle baş edemedim, bu bana ders oldu.
Ben de senin önünde diz çökmedim, bu da sana ders olsun.
1-Muhsin Batur- Anılar, Görüşler, Üç Dönemin Perde Arkası syf:25
2-Umut Hozatlı, Özgür Gündem Gazetesi 17-21 Kasım 2004 yazı dizisi
3-Dr. Suat Akgül, Yakın Tarihimizde Dersim İsyanları ve Gerçekler syf:126
4-Umur Hozatlı, adı geçen yazı dizisi
5-Suat Akgül, age, syf :128
6-Suat Akgül, age, syf: 129
7-Suat Akgül, age, syf:131
8-Suat Akgül, age, syf:131
9-Suat Akgül, age, syf: 132
10- Suat Akgül, age, syf:136
11-Suat Akgül, age, syf: 141
12-Ali Kaya, Başlangıcından Günümüze Dersim Tarihi, syf 235
13-Umur Hozatlı yazı dizisi
14-Faik Bulut, Belgelerle Dersim Raporları syf 264
15-Umur Hozatlı yazı dizisi
16-Faik Bulut, Belgelerle Dersim Raporları syf: 272
17-M. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim syf : 263
18-Barbaros Baykara, Dersim syf : 279
19-Mahmut Goloğlu, tek Partili Cumhuriyet Cilt 6 syf 247
20-İ. Sabri Çağlayangil age
21-Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi Cilt 6 syf 1913
22-Garo Sasuni, Kürt Ulusal Hareketleri ve 15. YY’dan Günümüze Ermeni – Kürt İlişkileri syf 246
23-Ali Kaya age syf 251
24-Ali Kaya age syf 251
25-İ. Sabri Çağlayangil age syf 51
26-M. Nuri Dersimi,Kürdistan Tarihinde Dersim syf 279
27-Ali Kaya age syf 251
28-Hüseyin Akar Dersim’den Porteler syf 25
29-Sosyalizm ve Toplum Müc. Ans, Cilt: 6 syf 1913
30-Ali Kaya age syf 251
31- M.Nuri Dersimi, age syf 263
(*) Sin Köyü baskını, Seyit Rıza’nın (Lace Babo) oğlu Bra İbrahim’in Kırgan aşiretince Hozat’tan dönerken öldürülmesi üzerine düzenlenmiştir.
(**) Kazım Karabekir anılarında Birinci Cihan Harbinin Nasıl İdare Ettik 3. Ciltte hem Erzincan’ın, hem de Erzurum’un Ermeniler’den geri alınmasında garbi ve şarki Dersim milislerinin / müfrezelerinin de katıldığını yazar.
(***) “Na hukmat, hukmato beserefo zurekero”
(****) Yaptığım araştırmada bu bilgiyi verenler, Seyit Rıza’nın torunun adının Nare olduğunu Rayber Kop’un gelini olduğu, Türkçe bilmediği için çevirmenliğini Rayber’in yaptığı ve çevirinin ne derece anlatılanları yansıttığı konusunda şüpheleri de belirttiler.
(*****)Ayrıntılı bilgi için İhsan Sabri Çağlayangil’in Anılarım Kitabının 49-53 sayfalarına bakılmalıdır.
(******)TCY’nin 56. maddesi 11.7.1960 tarihli 15 sayılı Yasa ile değiştirilmiştir. R. Gazete: 10548 sayısı. “TCY’nın 55/1 maddesi (Değişik) Fiili işlediği zaman 15 yaşını bitirmiş olup da 18 yaşının bitirmemiş olanlar hakkında aşağıda yazılı şekillerde ceza tayin olunur;
İdam cezası yerine 20 seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis cezası,”
TCY’nın 56/1. maddesinde ise, 11.7.1960 tarihindeki değişiklikten önce, “Hüküm zamanında 65 yaşını doldurmuş olanlar hakkında idam cezası yerine 30 sene ağır hapis ve …” denilmekteydi.